OSMANLI SURİYESİ - BEYRUT

[1342] 14 Şubat 1924 tarihli tamamı Arapça el yazması imzalı belge: Safed müftisinden Yüksek İslâm Meclisi Riyâseti'ne, ödenmeyen meblâğ ile ilgili evkâfdan tapu meselesi (Hicaz Demiryolları ve Osmanlı Kamu Borç İdaresi pullu) - Tamamı Arapça el yazması "OPDA" (Ottoman Public Debt Administration) [i.e. Osmanlı Kamu Borç İdaresi] ve "HJZ" (Hejaz Railway) [i.e. Hicaz Demiryolları] pullu 11 satırlık yazı bulunan belge / dilekçe. 28x21,5 cm. Arapça 1 sayfa. Arkası boş. Grifon ve "W" inisiyalli amblem ve "Original" yazılı filigranlı kağıt kullanılmış. Kağıt döneminden çok daha eskilere dayanan köklü bir İngiliz kâğıt üreticisinin Orta Doğu pazarı için ürettiği kaliteli bir kağıt.

"Yüksek İslâm Meclisi Re'isi Âlîsi'ne" diye başlayan belgede, Safed müftüsü ve mümaileyh şahsın yaptığı bir alışverişten söz ediliyor - belli bir mikdar Mısır cüneyhi mukâbilinde yapılan anlaşma üzerine bir kısmı ödenmeyen meblâğa dair iki senedir beklediğini belirten Safed müftîsi, paranın geri kalanının da tarafna verilmesini talep ediyor. Yaşının ilerlediğini, evkâfdan tapu işlerini yapabilmekiçin paranın devamını alması gerektiğini belirten müftî Seyyidî, aksi halde tapu işlemlerinin tamamlanmayacağını belirtiyor. Müftî Seyyidî'nin imzası var. Alt kısımda cevâben yazılmış metnin altında ise "Reisü'l Camiü'l İslâmiü'l Âlî, Mehmed [ya da Muhammed] Sehvî] imzası bulunmakta. Belgenin üst, alt ve yan kısmında küçük birer kağıt bandı kullanılmış. Haricen oldukça temiz.

"Bugün İsrail Devleti sınırları içerisinde bulunan Safed, Yukarı Celîle bölgesinde 840 m. yükseklikte bir tepe üzerindeki tarihî kalesinin eteklerinde yer almaktadır. Ahd-i Atîk'te geçmemesine rağmen yahudilerce kutsal sayılan şehirlerden biridir. Akkâ'nın 40 km. doğusunda ve Taberiye'nin 20 km. kuzeyinde bulunan şehrin ne zaman kurulduğu hakkında kesin bilgi yoktur. Tarihî kayıtlarda adı ancak milâttan sonra II. yüzyıldan itibaren zikredilmektedir. Safed kelimesi şehrin fizikî konumunu çağrıştıran “gözleme, bakma” anlamındaki “şefat”tan gelir. Osmanlılar, Suriye ve Filistin’de ele geçirdikleri bütün toprakları Vilâyet-i Arab adıyla teşkil ettikleri beylerbeyiliğe bağladılar. Safed o tarihte sancak merkezi olarak belirlenmedi. Kalabalık hale gelen ve önemli bir şehir özelliği kazanan Safed’in merkez olduğu sancağa XVII. yüzyılın başlarında Lübnan’ın güçlü Dürzî ailelerinden Ma‘noğlu Fahreddin’in getirilmesi yeni siyasî olaylara yol açtı. Fahreddin’in isyan ettiği 1022 (1613) yılına kadar şehir onun hâkimiyet sahası içerisinde yer aldı. İsyanın bastırılmasının ardından Osmanlı Devleti bu problemli bölgeyi daha iyi kontrol edebilmek için 1614’te Sayda, Safed ve Beyrut sancaklarını Şam’dan ayırarak Sayda eyaleti adıyla yeni bir beylerbeyilik oluşturdu ve beylerbeyiliğine Hasan Paşa’yı tayin etti (BA, MD, nr. 80, s. 141). Ancak Fahreddin'in 1618’de yeniden bölgeye dönmesine izin verilmesinden öldürüldüğü 1635 yılına kadar Safed tekrar onun nüfuz bölgesi içerisinde kaldı. Evliya Çelebi, Ramazan 1082’de (Ocak 1672) uğradığı Safed’de yedi müslüman, yedi yahudi mahallesi bulunduğunu, kalenin harap olduğunu, şehirde sekiz cami (Şeyh Ni‘me, Muallak, Kızılcami, Eynesi, Aşertâh / Kırklar, Şeyh Îsâ, Kürt Mahallesi Camii, Mismar / Medrese Cami), altı medrese, yedi zâviye, altı hamam, üç han ve üç kervansaray bulunduğunu yazar. Müslümanlara ait ev sayısı 1300 kadardır. Buna göre müslüman nüfusun 5500 dolayında olduğu anlaşılır.

Evliya Çelebi’ye göre şehirde daha önce 12.000 yahudi yaşarken bu sayı çoğunun Selânik’e göç etmesi sonucu 2000 kişiye inmiştir. Yahudiler şehirde önemli bir sanayi olan yünlü kumaş dokumacılığı yapmaktadır. 3000 dokuma tezgâhı göçler sebebiyle kırka düşmüştür. Evliya Çelebi, şehrin dut, zeytin ve balı ile ünlü olduğunu da bildirir. Bütün bu bilgiler XVI ve XVII. yüzyıllarda Safed’in bölgedeki önemli şehirler arasında yer aldığını ve Osmanlı öncesi dönemine nisbetle hayli geliştiğini ortaya koyar. Şehir, 1750’lerden itibaren kendisi de Safed doğumlu olan Zâhir el-Ömer’in kontrolü altına girdi. 1759’daki deprem şehirde gerilemeye yol açtı. Safed, Zâhir el-Ömer’in isyanının bastırılmasından sonra 1775’te Sayda beylerbeyiliğine tayin edilen Cezzâr Ahmed Paşa'nın eline geçti.

Mısır'a asker çıkaran Napolyon Bonapart 1799’daki Akkâ muhasarasından önce Safed’e girdi. Safed bölgesi, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın isyanı sırasında oğlu İbrâhim Paşa’nın 1832’deki Suriye ve Anadolu seferi sonucu onların kontrolüne geçti. Fakat 1840’ta İngiltere ve Avusturya’nın yardımıyla hareket eden Osmanlı güçleri bütün Suriye ve Filistin’den Mısır kuvvetlerini çıkararak Osmanlı hâkimiyetini yeniden kurdu. Safed 1819 ve 1837 yıllarında meydana gelen iki büyük depremde büyük hasar gördü. Bunların ikincisinde 5000 kişi hayatını kaybetti ve şehirdeki birçok bina ile birlikte kale bütünüyle harap oldu. XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren siyasal ve ekonomik yönden bölgede Akkâ’nın önemi artarken Safed gerilemeye başladı.

1864 vilâyet nizamnâmesinin ardından Sayda vilâyeti ortadan kaldırılarak Suriye vilâyetiyle birleştirildi ve Safed bu vilâyete bağlı bir kaza merkezi oldu. Osmanlı Devleti 1887’de gerçekleştirdiği idarî düzenleme ile Beyrut vilâyetini teşkil etti. Safed kazası vilâyetin Akkâ livâsına bağlandı. Kaza genelinde 1893-1895’te 13.981’i müslüman, 7332’si gayri müslim 21.313 kişi yaşamaktaydı. Safed şehrinin 1908’deki nüfusu 10.002 kişiydi. Bunun 6095’i müslüman, geri kalan 3907’si çoğunluğu yahudi olmak üzere gayri müslimdi. Bu nüfus, 1916-1917 yıllarında 7077’si müslüman, 5256’sı yahudi ve 432’si hıristiyan olmak üzere 12.775 kişiye yükseldi. Safed I. Dünya Savaşı’nın ardından 1918’de İngilizler tarafından işgal edildi. Bu dönemde yapılan 1922 sayımında şehrin nüfusu 8760 kişiden ibaretti. Bunun 5431’i müslüman, 2986’sı yahudi ve 343’ü de hıristiyanlardan oluşmaktaydı. 1948 Arap-İsrail savaşı sırasında şehrin nüfusu 12.000 oldu. Bunun 2000 kadarı yahudilerden meydana gelmekteydi. Aynı yıl bölgedeki İngiliz himayesinin sona ermesiyle İsrail kuvvetleri şehri ele geçirdi. Şehrin 2003 sayımına göre çoğunluğu yahudi olan nüfusu 26.600’dür. Safed’in ekonomisi turizm ve hafif endüstriye dayanır. Üç Tepe üzerine kurulan şehirde müslüman mahallesinde dört büyük cami bulunmaktadır. Tarihî kalesi harabe halindedir. Şehirde Osmanlı kalesi ve saat kulesi ayaktadır. I. Baybars’ın 674’te (1275-76) yaptırdığı Mescidülahmer / Câmiulahmer (Evliya Çelebi’nin zikrettiği Kızılcami), Osmanlılar’ın son dönemine ait olup şimdi resim müzesine dönüştürülen Câmiussûk (1318/1900) ve Şeyh Hamîd Safedî Zâviyesi günümüze ulaşmıştır. Câmiussavânîn’in (Câmiüssüveyka) ise sadece minaresi mevcuttur." (Kaynak: İslâm Ansiklopedisi).