• Vazgeç
    Filtrele
Filtrele

1. Karma Müzayede: Nadir ve imzalı kitap ve Osmanlıca belgeler, fotoğraf, kartpostal, piyango müzayedesi

1. Karma Müzayede: Nadir ve imzalı kitap ve Osmanlıca belgeler, fotoğraf, kartpostal, piyango müzayedemize 13 Şubat 2022 saat 19:00'a kadar internet sitemizden pey verebilirsiniz. 19:02 itibariyle canlı müzayede başlayacaktır. Komisyon Oranı: %20 "ÖDEME SÜRESİ MÜZAYEDE BİTİMİNDEN SONRA 7 İŞ GÜNÜDÜR.

SATILDI

Lot: 2 » Kitap

HARF İNKILÂBI DERLEMESİ 1928 / KAPAK TASARIMI

Harf inkılâbı, 1928-1938: Tarih, tahlil, tasvir., Derleyen: M. GERMAN, C.H.P. Beşiktaş Halkevi Yayınlarından Sayı 1., İst., 1938.

Özgün resimli avangard tasarımlı kapağında, temiz durumda, 24x17 cm, 40 sayfa, çok sayıda s/b resimli.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Beşiktaş Halkevi yayınlarının ilk kitabı olarak yayınlanan bu güzel kapaklı eser, Harf Devrimi'nden kitabın yayınlandığı yıla dek geçen 10 yılda konuyla ilgili tüm gelişmeleri derleyen çok çok nadir bir çalışmadır. Kapak tasarımı erken dönem Cumhuriyet'in, Sovyetler etkisi bulunan avant-garde sanatına ve dönemin propaganda algısına uygun biçimde tasarlanmıştır.

Türk dilbilimcisi ve edebiyat tarihçisi olan İbrahim Necmi Dilmen (1887-1945)'in kitaba yazdığı önsöz, kitabı ve dönem şartlarını iyi özetler:

"Türk dilinde Arap harflerinin kullanılışı, Türklerin milli dil benliklerini sarsan, Türkçe'nin güzelliğini, sadeliğini, kolaylığını, kıvraklığını kaybettiren bir mahiyet almıştı. Eldeki yazı şekilleri Türkçe'nin kendi ihtiyaçlarına uyuyordu. Bazen bir tekyazı şekli, bir elif, Türkçe'nin a, e, o, ö, u, ü, ı, i, seslerinin her biri yerine geçiyor, bazen de bir tek ses, bir "Z" sesi Arapça'nın zel, ze, dat, zı, gibi dört başka yazı şekliyle ifade ediliyordu. Vokal eksikliği bir kelimenin bir çok türlü okunmasına yol açıyordu. Böylece okuma öğrenmek, yalnız sesleri gösteren şekilleri beklemekle elde edilemiyor, her bir kelimenin ayrı ayrı şeklini ve okunuşunu öğrenmek zorluğunu doğuruyordu.

İşte, 9 Ağustos 1928'de büyük Türk önderi, bütün bu zorlukları bir tek hamle ile silkip attı; bütün o zincirleri parçaladı.

O gün başlayan büyük dil inkılâbı, on yıldan beri dev adımlarıyla ilerlemekte, Türk diline layık olduğu yüksek yeri verecek eserler yaratmaktadır."

Sonrasında bu inkılâp olmasaydı Güneş-Dil Teorisi'nin bulunamayacağını belirten Dilmen, ardından çocuk ve gençlerin eğitim öğretim alanında işlerinin ne denli kolaylaştığından söz eder.

cumhuriyetturkiyesi erkendonemcumhuriyet harfdevrimi harfinkilabi avangard avantgardekapaklar propaganda

Detaylar

SATILDI

Lot: 15 » Kitap

AVANT-GARDE KAPAKLI BİR İLK BASKI

Kafatası. Facia: 3 kısım 15 bap. (Muhsin'e). [Muhsin Ertuğrul'a armağan edilmiş]., NAZIM HİKMET [RAN], (1902-1963), Semih Lütfü Sühulet Kütüpanesi [sic Kütüphanesi], İstanbul, 1932. İLK BASKI. Kapak: Ali Suavi [Sonar]. 1932 yılında yayınlanan “Kafatası” aynı yıl Darülbedayi’de sahnelenmiştir.doktor Dalbanezo rolü Ertuğrul Muhsin tarafından oynanmış ayrıca oyunda İ. Galip (Arcan), Talat (Artemel), Hüseyin Kemal (Gürmen), Behzat (Budak), Hazım (Körmükçü), Neyyire Neyir, Zehra, Bedia (Muvahhit), Şaziye (Moral) g,b, Darülbedayi topluluğunun belli başlı oyuncuları rol almışlardır. (Şener,2002)

Kafatası oyununun yazılması ise oldukça ilginçtir. 1932 yılında, bir yanda arkadaşları tutuklanıp işkence gördükleri için öfkeli, öte yanda babasının ölümü nedeniyle kederli, “alabildiğine hasta ve meteliksiz” olan Nâzım’ı, yeni Türk Tiyatrosu’nun öncü ismi Muhsin Ertuğrul İstanbul’da evinde ziyarete gelir. “Hazır piyesin var mı? Eğer varsa, bir haftaya kadar verebilir misin?” diye sorar. Nâzım hazırda bir oyunu olmamasına karşın, özellikle paraya ihtiyacı olduğundan “Var” yanıtını verecek ve sonuçta bir oyun yazması gerekecektir. İşte bu süreçte, önceden yazdığı “ Her Şey Mal” ın konusunu anımsar ve “Kafatası” bu sayede şekillenir. (Makal, 2003)

Kafatası Nâzım Hikmet’in Rusya’da geçirdiği dört yıldan sonra ülkeye dönüşte yazdığı ilk oyunudur ve yazarın orada olgunlaşan dünya görüşünü olduğu kadar, seyrettiği oyunlardan edindiği tiyatro birikimini ve sanat anlayışını da yansıtır. (Şener, 2002). (Kaynak: Nazım Hikmet'in oyun yazarlığı: Kafatası, Abdullah Özdemir, Telgrafhane). -- Türk edebiyatı Tiyatro Nazım Hikmet İlk baskı Koleksiyon

Detaylar

SATILDI

Lot: 18 » Kitap

NADİRATTAN OSMANLICA İZCİLER OCAĞI NİZAMNÂMESİ

İstanbul Vilâyeti Türk İzciler Ocağı Nizamnâme-i Esasîsi. N. A., İkdam Matbaası, İstanbul, 1923. Özgün karton kapağında, ön cilt kapağına kaşe vurulmuş, harici temiz durumda, 17 x 12 cm, 16 sayfa. İstanbul Türk İzciler Ocağı’nın ilk nizamnamesi Haziran 1923 tarihinde yayımlanmıştır. Toplam otuz maddeden oluşan nizamnamede, Başbuğ Mustafa Kemal Paşa, ocağın hamisi Maarif Vekili İsmail Safa Bey, Başbuğ Vekili ise İstanbul Valisi Haydar Bey olarak belirtilmiştir. Aynı tarihlerde Ankara’da toplanan ve asker- sivil üyelerden oluşan Heyet-i İlmiye, beden eğitimi ve izcilik ile ilgili yeni kararlar almıştır. Toplam yirmi iki maddeden oluşan “Maarif İzci ve Keşşaf Teşkilatı” ile birlikte izcilik faaliyetleri Maarif Nezareti’ne bırakılmıştır. 12-14 yaşları arasındaki çocuklardan “izci”, 15-18 yaşları arasındaki gençlerden ise “keşşaf ” teşkilatı yapılması kararlaştırılmıştır. İzcilerden farklı olarak Keşşaf ’lara askere hazırlık eğitiminin verilmesi öngörülmüştür. Ankara Hükümeti’nin ülke genelinde beden eğitimi ve izciliğe çekidüzen vermeye çalıştığı bugünlerde İstanbul izcileri arasında bölünmenin ve anlaşmazlıkların yaşandığını gösteren bir şikâyet mektubu Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanmıştır. Mektubun içeriğinde, Mustafa Kemal Paşa tarafından İstanbul Türk İzciler Ocağı'na gönderilen bin beş yüz liranın Beykoz’da yapılacak bir kampta oymak beylerinin iaşesine harcanmasına tepki gösterilmiştir. Bahsi edilen paranın Anadolu’ya yapılacak tetkik seyahatleri için harcanması gerektiğini savunan Şişli, Galatasaray, Kadıköy ve Bakırköy şehir oymakları, Büyük Orta’dan ayrılarak “İstanbul Şehir Keşşafları Heyet-i Müttehidesi” adı altında toplanmıştır. (Kaynak: İşgal İstanbul’unda İzcilik Teşkilatı, Erol Akcan).

Detaylar

SATILDI

Lot: 21 » El yazması

TÜRK EDEBİYATI - ÜNLÜLER

Faruk Nafiz'in kendi el yazısıyla yazdığı, imzalı, yazma orijinal Osmanlıca şiir: "Bir maceradan" adlı şiiri, 25 Haziran 1926 tarihli. Haliyle... FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL, (1898-1973)., El Yazması, 1926.

Tamamı Osmanlıca orijinal el yazısı şiir, 19,5 x 13,5 cm. 16 satır. 2 sayfa. Bir yüzü siyah, arka yüzü ise kırmızı mürekkeple Faruk Nafiz tarafından yazılmıştır. Arkalı önlü olarak "Faruk Nafiz" imzalı. Belgede yüksek derecede kurt yeniği mevcuttur, genel olarak yazıyı etkilememiştir. Tamamı el yazması. "Bir maceradan" başlıklı şiir, 25 Haziran 1926 tarihli.

"Bağladık sandalı gezdiğimiz kumsalda - Sisli bir gölgeyle sahilden uzaklaştık". (Altında "Faruk Nafiz" imzası var). Sayfanın arka kısmında şiir devam etmekte: "Erguvan ile füsun ile deniz parlaktı. Aşkımız dalgalanırken suya sessiz baktı: Başı dönmüş gibi dalgın bu uzun zemzemeden, Anlıyordum.. beni sevmişti o.. sevdim.. demeden". Sayfanın bu arka kısmı da yine şair tarafından ("Faruk Nafiz") imzalı. Diğer yarısı başka bir imzalı not. Not, silik yerleri dolayısıyla anlamlı şekilde okunamadı.

Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973) "Hecenin Beş Şairi"'nden biridir. En ünlü eseri, "Han Duvarları" adlı şiiridir. Behçet Kemal Çağlar ile birlikte Onuncu Yıl Marşı’nın sözlerini yazmıştır. TBMM’de VIII., IX., X. ve XI. Dönem İstanbul Milletvekili olarak görev yapmıştır. (Kaynak: Vikipedi).

-- Türk / Osmanlı edebiyatı Faruk Nafiz Çamlıbel Beş Hececiler Şiir Şair El yazısı El yazma İmzalı Koleksiyon

Detaylar

SATILDI

Lot: 31 » Dergi

TÜRK SİNEMASI

Türk sineması: Her hafta neşrolunur sinema mecmuası. Fiatı 10 kuruş. Müdür: Nizamettin Hafi. 5 Mart 1931. Sene 6, N: 93., Emel Matbaası, Galata, 1931. Dergi, Artistic-Sine dergisinin el değiştirmiş halidir. Artistik-Sine (Artistic-Cine) - (Adı bir yıl sonra Türk Sineması olmuştur) Kapağında "Haftalık Şark ve Balkan Sinema Mecmuası" yazan ve diğerleri gibi Osmanlıca-Fransızca basılan dergi renkli kapakla çıkıyordu. 4 Kasım 1926'da çıkan derginin sahibi Piyer Sarıyan, sorumlu müdürü Leon Antonyan, başyazarı ise Antonine Paul'dü. Tercüme edenin Ragıb Rıfkı, idare memurunun ise Anthony P. Stoll olduğu künyesinde belirtilmiştir. İlk sayısı 2000-2500 arasında satmış, böylelikle çağdaşı dergiler arasında en yüksek tiraja sahip sinema dergisi olma unvanını almıştır. Ayrıca yine bir ilke imza atarak yurt dışı aboneliğine geçmiştir. Türk Sineması (Cine-Turc) - "Artistik-Sine"nin el değiştirilmiş halidir. Bunun da kapağında "Haftalık Şark ve Balkan Sinema Mecmuası" yazmaktaydı. Osmanlıca-Fransızca basılan renkli kapaklı derginin çıkış tarihi 8 Eylül 1927'dir. Önceki derginin çevirmeni Ragıb Rıfkı, yine çevirmenliğini yaptığı bu derginin sahibi ve sorumlu müdürü olmuştur. Yine idare müdürü Anthony P. Stoll, Başyazarı da Antonine Paul'dir. Nüshası 5 kuruşa satılan bu dergi Türkiye'deki sinema dergileri arasında tüm zamanların en uzun süreli yayımlanan sinema dergisi olmuştur. Dergi dokuz yıl gibi uzun bir sürede 219 sayıya ulaşarak kırılması zor bir rekora imza atmıştır. Çok nadir. -- Türk sineması Süreli yayın.

Detaylar

SATILDI

Lot: 34 » Kitap

TÜRK ŞİİRİNİN EFSANE SÜRELİ YAYINI: CEMAL SÜREYA'NIN BAŞYAPITI / NADİR İLK SAYI

Papirüs İLK SAYI. Sayı 1 1966. Tomris Uyar, Cemal Süreya, Nurullah Ataç, Edip Cansever, Pablo Neruda ve diğer Türk ve yabancı şair ve yazarların şiir ve yazıları bulunan sayı, Ahmet Sarı Matbaası. Özgün karton kapağında, 24 x 16 cm, 56 sayfa, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve ailesinin s/b fotoğrafları mevcuttur.

Papirüs dergisi, Cemal Süreya'nın 1966 Haziran ayından 1970 Mayıs ayına kadar çıkardığı içerisinde dönemin en önemli yazar ve şairlerinin yer aldığı günümüzde bir efsane halini almış edebiyat dergisidir. Dergi belli aralıklarla üç dönemde çıkarılmıştır. İlk sayısı Ağustos 1960'ta yayımlanırken mali sorunlar olmak üzere çeşitli aksamalar nedeniyle sekiz ay ara verdikten sonra 1961'de üç sayı daha çıkarabildi. Bu ilk dönemde dört sayfalık tabloid bir dergi olan Papirüs, fazla etkili olamamıştır. İkinci dönenimi Haziran 1966-Haziran 1970 tarihleri arasında yaşamıştır ve bu dönemde toplam 47 sayı çıkmıştır. İlk dönemin aksine dergi bu döneminde o yılların en önemli edebiyat dergilerinden biri olmuştur. Süreya, dergi için Paris'ten getirdiği arabayı satmıştır. Maddi zorluklar ve 12 Mart'tan ötürü yayın hayatı son bulmuştur. 1980'de dergi, üç aylık olarak yeniden basılmıştır.

Süreya, dergiye "Papirüs" adını vermesinin sebebini arkadaşlarından biri olan ve Dinar'da bulunan Nedret Gürcan'a yazdığı 22 Aralık 1959 tarihli mektubunda "eski Mısırlıların ilk yazılarını Nil kıyılarında yetişen papirüs adlı otların yapraklarına yazmaları"ndan ötürü olduğunu belirtmiştir.

Bu nadir ilk sayıda Cemal Süreya'nın da erken dönem şiirleri mevcuttur.

Detaylar
Lot: 41 » Kitap

EFSANEVÎ OKYANUS SÖZLÜĞÜ - NEFİS CİLTLERİNDE

Tercüme-i Kamûsü'l-muhit. Okyanus [3 cilt TAKIM], MUHAMMED B. YAKUP FİRUZABADİ Firuzabadî, Ahmed Asım Ayıntabî, 1852-1856, İstanbul, Özgün bez cildinde, mıklepli, gofreli, şemseli olan komple deri cildinde, folyo boy: 34 x 22 cm, 3 CİLT TAKIM: (943, 939, 972 sayfa). Fîrûzâbâdî, altmış cilt tutacağını tahmin ettiği el-Lâmiʿu’l-muʿlemü’l-ʿucâb el-câmiʿ beyne’l-Muḥkem ve’l-ʿUbâb adıyla bir sözlük yazmaya başlamış ve yaklaşık beş cildini kaleme almıştı. Daha sonra bunun pek kullanışlı olmayacağını dikkate alarak düşüncesinden vazgeçmiş ve iki ciltlik muhtasar bir sözlük hazırlamıştır. Kāmûs (okyanus) kelimesi eserin şöhret bulmasından sonra “sözlük” anlamında da kullanılır olmuştur. Fîrûzâbâdî eserine bu adı vermekle Arap dilinin bütün kelimelerini kapsadığını iddia etmişse de Cevherî’nin eṣ-Ṣıḥâḥ’ında yer alan 40.000 kelimeye 20.000 daha ekleyerek kelime sayısını 60.000’e çıkarmakla birlikte daha önce yazılan 80.000 kelimelik Lisânü’l-ʿArab’ın gerisinde kalmıştır. Fîrûzâbâdî eserin önsözünde Cevherî’nin Arapça kelimelerin en azından yarısını ihmal ettiğini, bunları kendisinin tamamladığını söyler. 813 (1410) yılında tamamlanan el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ’te kelimeler Cevherî ekolüne göre dizilmiştir. Şairlere kafiye, nâsirlere seci bulma kolaylığı sağlayan bu sistemde son harfi aynı olan kelimeler bir araya toplanır. Kelime köklerinin esas alındığı dizimde kökün son harfi “bab”, ilk harfi ise “fasıl” adıyla ve alfabetik sıraya göre dizilir. Sözlük Türkçe’ye iki defa tercüme edilmiştir. Bunlardan ilki olan Merkezzâde Ahmed Efendi’nin Bâbûs fî tercemeti’l-Kāmûs’u (el-Bâbûsü’l-vasît fî tercemeti’l-Kāmûsi’l-muhît) henüz basılmamıştır. Mütercim Ahmed Âsım Efendi’nin Kāmus Tercümesi diye de bilinen el-Okyânûsü’l-basît fî tercemeti’l-Kāmûsi’l-muhît adını taşıyan eseri hem tercüme, ikmal, tashih ve tenkit, hem de eṣ-Ṣıḥâḥ’ı müdafaa özellikleri taşımaktadır. Bu eserin başlıca özellikleri şunlardır: el-Ḳāmûs’ta yetersiz olan hareke zaptı tamamlanmıştır. Açıklama ve delillendirme amacıyla âyet, hadis, şiir vb.den şevâhid ve misaller eklendiği gibi el-Muḥkem, el-ʿUbâb ve et-Tâc gibi kaynaklardan yeni kelime ve anlamlar eklenmiştir. Kelimelere Türkçe karşılık bulmakta büyük titizlik gösteren Âsım Efendi, bu hususta sadece yazı diliyle yetinmeyip halk ağzından da yararlanmıştır. Bu yönleriyle müstakil bir telif sayılabilecek olan Kāmus Tercümesi, ilk defa II. Mahmud’un iradesiyle mütercimin büyük oğlu Hamid’in nezâretinde basılmıştır (I-III, İstanbul 1230-1233). Eserin daha sonra yine İstanbul’da (I-III, 1268-1272; I-IV, 1304-1305) ve Mısır’da (I-III, 1250) basımları gerçekleştirilmiştir. Ahmed Lutfi Efendi, Kāmus Tercümesi’ndeki kelimeleri alfabe sırasına göre düzenleyerek 53.000 kelimelik Lugat-ı Kāmûs’u hazırlamıştır. Aslı Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan eserin elif ve bâ harflerini ihtiva eden ilk iki cüzü basılmıştır (1282, 1286). el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ Farsça’ya da birkaç defa çevrilmiştir. Yahyâ b. Muhammed Şefî-i Kazvînî’nin Tercümânü’l-luġa’sı bunlar arasında yer alır (el-Ḳāmûs kenarında, Tahran 1277, ayrıca Tahran 1303-1308).

Detaylar

SATILDI

Lot: 46 » İmzalı

İMZALI - TIP TARİHİ - MUCİT TÜRK DOKTORLARI - AŞI TARİHİ

[TİFÜS (TİFO) AŞISININ MUCİDİ TÜRK DOKTORDAN İMZALI OSMANLICA EL YAZMASI KÜR VE REÇETE] Eski yazı / Latin harfli imzalı reçete ve arkasında ayrıntılı tedavi süreci. DR. REŞAT [REŞAD] RIZA [KOR], (19.-20. yüzyıllar). Önü Latin harfli, arkası Osmanlıca reçete ve tedavi sürecini anlatan el yazması belge. 24 x 10 cm. 5 Ağustos 1931 reçetesinin ön yüzünde Latin harfli ilaç listesi mevcut. Toplamda 6 ilaç ve kullanım için gramajlar yazılı. "Dr. Rechad" imzalı. Arka yüzünde ayrıntılı kürler Osmanlı Türkçesi'nde yazılmış: "Daha 3 gün katran kullanınız, sonra kesiniz. Bugünden itibaren öksürük damlasına [günde] 3 def'a 12 veya 15er damla alırsınız, sabah erken, akşam üzri beşte ve gece yatarken. Günde dörder def'a bir küçük kahve kaşığı karbonat, yarım bardak suda eritip alırsınız. 8 gün devam (Ne zaman fırsat bulursanız alırsınız). Şetkulyah + Babladon + Deşyatik (!), bu şekil damladan 10 gün, günde 25'er damla üçer def'a alınız. Her def'a öksürük damlası alınız. Haftada bir, sabahleyin erken [.] dolu bir büyük bardak zepak(!) suda akşamleyin eritip sabahleyin kalkınca (aç karnına) [.] içiniz. Ve o gün bir perhiz yapınız. Akşam biraz ekmek ve [.] bir çorba... --- Beyoğlu'ndaki yazıhanesi antetli kağıt, adresi: "Şişli Bomonti İstasyonu, İzzet Paşa Sokağı No: 38. Cuma ve salıdan mada her gün 2'den 6'ya kadar". Eczahane damgalı (Mehmet Kâzım Eczahanesi). --- 1. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı ordusunun cephedeki salgınlara karşı aldığı en önemli önlemlerden biri tifüs aşısı bulmasıydı. Dr. Reşat Rıza (Kor), savaş öncesinde aşı çalışmalarına başlamıştı. Dr. Tevfik (Sağlam), 3. Ordu'da Reşat Rıza Bey'in önerdiği şekilde aşılamaya başladı. Dünyadaki ilk tifüs aşısı 28 Mart 1915'te hazırlandı. Beşi doktor olmak üzere dokuz subaya yapılan aşıdan ikisi ağır olmak üzere 5 kişi tifüse yakalandı, ancak ölüm olmadı. Yine Dr. Alaeddin Bey Erzurum'da 263 kişiye aşı uyguladı ve bunlardan yalnızca üçü hastalandı. Aşı yapılanların 234'ü Müslüman, 26'sı Ermeni, 3'ü Rum'du. Aşı daha sonra Bayburt, Sivas gibi birçok yerde uygulandı. Dr. Abdülkadir Noyan, Bağdat'ta 6. Ordu'daki görevi sırasında Reşat Rıza Bey'in yöntemini kullanarak bu cephede aşılamaya başladı. Tifüs aşısıyla birçok sağlık çalışanı, subay ve askerimizin hayatını kurtardı. Goltz Paşa, bu aşıyı olmayı reddettiğinden hayatını kaybetmiştir. Abdülkadir Noyan'ın hatıratında geçtiğine göre: "İstanbul'da iken Gülhane Profesörlerinden Biyolog Reşat Rıza Bey Gülhane'de tifüslülerden en yüksek hararet devrinde kan alınarak steril bir balon yahut şişe içinde cam tespih taneleri ile defibrine edildikten sonra derecede, hamamı-maride bir saat müddetle sterilize edilirse tifüse karşı aşı gibi kullanılır demişti. Bu bilgiyle Bağdat'ta aşı yapmak zamanının geldiğine kani oldum...".

Detaylar
önceki
Sayfaya Git: / 6
sonraki