İLK BASKI / HİKÂYELER: Mesut insanlar fotoğrafhanesi, ZİYA OSMAN SABA (1910-1957), Varlık Yayınları, İstanbul, 1952.

Özgün karton kapağında çok temiz durumda, 17x12 cm, 110 sayfa. Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi Saba’nın dokuz anı-öyküsünden oluşur. Bu öykülerde Saba kendi hayatından yola çıkmakla birlikte hayata dair dikkatiyle, küçük şeyleri, her türlü ayrıntıyı fark etmesiyle, bütün bu şeyleri âdeta bir müzik parçasının notaları gibi birbirine bağlı, birbirini tamamlayan ve ahenkli bir şekilde sunuşuyla etkileyicidir. Edebiyatımızın değeri pek bilinmemiş bu güçlü kalemi, bize İkinci Dünya Savaşı yıllarının ve ertesinin İstanbul’undan hayat tasvirleri sunarken kendi hayatından ve bireye dair yaşantılardan yola çıkar. Bireye bir toplumun parçası olduğu dikkatiyle bakar. Ev ve aile yaşantısı, mahalle, arkadaşlık ilişkileri, kadınlarla ilişkiler, çocukluk anıları, anne, baba, çocuk, insan sevgisi öykülerinde ele aldığı başlıca temalardır. Mesut insanlardan mesut olamamışlara, mesut olup saadetini kaybetmişlere, kurban bayramında kurban edilmek üzere bahçede beslenen kuzudan, bulunduğu evin yeni sakinlerinin taşınırken sökmediği kapı arkası çivisine kadar herkes ve her şey onun ilgisine, sevgisine ve empatisine mazhar olur. Gözlemleriyle dikkat çekici derecede ayrıntıcı olan yazar, bütün bunları insan sevgisi, sükûnet, tevekkül ve empatinin damgasını vurduğu bir bakış açısıyla ele alır. Öyküleri anlatım açısından daha çok hatırlamaya dayalıdır, sanki kayıp gitmiş mesut bir zaman parçasının arayışındadır yazar. Kitaba adını veren öyküde kaybolup gitmiş saadet zamanlarının özlemi vardır. Etrafında daha çok aile ile simgeleşen bir saadet varken kendisi yalnızdır. Böylece aile hayatına düşkünlüğüne ve insanseverliğine rağmen edebiyatımıza gözlemci ve yalnız bireyi getiren yazarlarımızdan olur Saba. “Babamın Elbisesi”nde, öykünün olanca minimalist kurgusu içinde özlemi, çocukluğunda kaybettiği babasına duyduğu sevgiyi, bireyin bazen sebepsiz yere topluma uymasını ve bunun yarattığı çelişkileri başarıyla anlatır. “Okumak” Ziya Osman Saba’yı tanımak isteyenlerin çok yararlanacağı otobiyografik bir öyküdür. Okur, okuduklarından edindiği bilgi ve hayal gücünün şekillendirdiği, bir antolojiye kendisinin kaydettiği şekliyle “Türk şairi Ziya”yı tanır bu öyküde. “O Mahalle” Saba’nın bir öykücü olarak anlatısının tipik görüntüleriyle doludur: Bir ahenk içinde var olan insanlar, sıcak insan ilişkileri, İstanbul, aile ve çocuk sevgisi, babalık duygusu; bütün bu ahengin bozulan ekonomik durumun etkisiyle bozulması, şartların insanları değiştirmesi gerçeği karşısında kayıp giden mesut zamanlara duyulan özlem… Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü’nde belirttiği gibi, dönemlerine göre sıralandığında biyografisini kronolojik bir gelişim içinde bütünleyecek öykülerdir bunlar.